Tuesday, July 9, 2013

Yazı Dizisi: Dizilerin En Sevilen(Sevdiğim?) İlişkileri. Part-1

Komedi, dram, korku, fantastik HİÇ fark etmez, her dizide romantizm az ya da çok var. Biz kayıtsız kalamıyoruz haliyle. Hatta birçok diziyi sadece barındırdığı mükemmel ilişki(ler) için izlediğim bile söylenebilir.  Aslında çift konusunun ucu bucağı yok. Çünkü fanların dünyası öyle bir yer ki en alakasız, an akla gelmeyecek hatta birbiriyle hiç aynı ortamda bulunmamış kişileri bile yakıştırıp destekliyor çok sevgili fan'lar. O yüzden sadece gerçekleşmiş çiftleri yazmaya karar verdim.
E, başlayalım o halde.

Chandler and Monica (a.k.a Mondler) -Friends


Benden hiç beklenmeyecek bir hareketle ilk çiftimiz Friends'ten. 4. sezonun sonunda başlayan bu ilişkiyi KİMSE beklemiyordu bence. Çok mutsuz bir anında, yabancı bir ülkede onun için her zaman orda olan yakın bir arkadaşına sığındı Monica. Ve orda hayatı boyunca aradığı şeyi buldu.


“I wondered if I would ever find my prince, my soul mate. Then three years ago, at another wedding I turned to a friend for comfort. And instead, I found everything that I’d ever been looking for my whole life. And now…here we are…with our future before us…and I only want to spend it with you, my prince, my soul mate, my friend.” -Monica




Chandler aşk konusunda hiçbir umudu olmayan, mizahı bir savunma aracı oalrak kullanan, hayatında bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda kadınla bir ilişki içerisinde bulunmuş bir karakter-di.




Ve AKLIM ALMIYOR bu durumu. Chandler Bing benim için bir adamın olabileceği, hayal edebileceğim en mükemmel eş. Ama Monica olmasaydı, onların ilişkisi olmasaydı aynı şeyi düşünür müydüm bilmiyorum. Belki de bu çifti bu kadar sevmemin en büyük nedeni Chandler'ın içindeki bu harika karakteri ortaya çıkarması.


Bu ilişkiyi en güçlü kılan etken birbirlerinin sadece aşkı değil aynı zamanda en yakın arkadaşı olmaları. Birbirlerinin her zaman her durumda yanlarındaydılar. Hem ilişkileri süresince hem de ondan çok daha önce. Temeli o kadar sağlam olan bir beraberlik ki, mutsuz olmalarına imkan yoktu-olmadılar da zaten. Gerçek hayatta da böyle bence. Arkadaşlıktan aşka dönen ilişkiler diğerlerinden çok daha samimi ve güçlü oluyor. (Kesinlikle sürekli friendzone'landığımdan böyle düşünmüyorum ashjdkfglh) Bir de şeyi çok seviyorum; Rachel-Ross ilişkisi gibi bi' beraberiz bi' değiliz ay çocuğumuz oldu ama biz sadece arkadaşız tarzı olaylarla yormadılar bizi. Hiç ayrılmadılar, evlendiler, çocukları oldu. Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar. Birbirlerine olan sevgilerinden hiç şüphe duymadık. Sarı çerçeveli mor kapılı evde yaşlansalardı hepimiz daha mutlu olurduk tabi. 



Neticede birlikte olmaya başladıkları ilk andan itibaren, gerçekleşeceğini 4 sezon boyunca 3. sezondaki bazı imalar hariç neredeyse hiç düşünmemiş olmama rağmen hiç garipsemediğim bu ilişki benim en sevdiklerim arasında. Dünyanın en samimi dizisine yakışan en samimi ilişki.

it just... it fits.





Chuck and Sarah (a.k.a. Charah)


Chuck izlemeye ne zaman başladığımı hiç hatırlamıyorum. Sanki hep vardı hayatımda. Bir parçamdı öyle. Hep de var olacak gibiydi. Final olduğunda da o parçama çok acı çekerek veda ettim haliyle. Hayatımda izlediğim en samimi diziydi sanırım. Aile ortamı, sıcaklık, karakterler, renkler, her şey inanılmaz samimiydi.

Ama en samimi olan şey Chuck ve Sarah aşkıydı.



Chuck Buy More'da çalışan tam anlamıyla bir nerd ve Sarah da duygularından arınmış soğukkanlı bir ajanken tanıştılar. Kimliklerini korumak için sürdürdükleri sahte ilişki, Sarah'ya ilk gördüğü anda aşık olan Chuck için ve bu çiftin gerçekten beraber olmasını isteyen tüm izleyiciler için büyük eziyetti. Sahte öpüşmeler, sahte akşam yemekleri. Ama Chuck öyle bir karakterdi ki o sahteliğin içinde bile Sarah'nın içinde bir şeyler uyandırmayı başardı. Sarah Chuck'a aşık olmamak için çok uğraştı ama yani gayet doğal olarak pek başarılı olamadı. Chuck Bartowski bir kadının hayal edebileceği en mükemmel erkek ve Sarah Walker da bir erkeğin hayal edebileceği en mükemmel kadınken bu çifte "Dream Couple" demek hiç de yanlış olmaz.


İlk öpüşmeleri, ilk gerçek öpüşmeleri bir bombanın patlayacağını düşündükleri andı.  



Chuck gözlerini kapadı ve Sarah onu öptü. Sarah öptü. 




Adım adım Chuck'ın Sarah'yı kendine nasıl aşık ettiğini izledik. Aslında bu doğru bir anlatım olmuyor. Adım adım Sarah'nın kendini nasıl açtığını izledik. Nasıl değiştiğini. Chuck ile değiştiğini. Chuck için değiştiğini.


 



Hani dizi olduğunu filan biliyorsun ama birbirlerine gerçekten aşık gibilerdi. Ben çok inandım yani. Kendimi kaptırmaya çok müsaitim zaten. İnanılmaz tatlılardı ve mutlu sonla biteceğine çok emindik. Özellikle Chuck evlenme teklifi ettiğinde. 




Chuck diz çöktüğünde Sarah "evet" bile demeye gerek duymadı. Çünkü biliyordu. Hayatlarının geri kalanını birlikte geçireceklerini, birbirlerine ait olduklarını biliyordu. Bir öpücük her şeyi anlatmaya yetti. Ve "happily ever after"larına bir adım daha yaklaştılar.




"Chuck, you're a gift. You're a gift I never dreamed I could want or need and everyday I will show you that you're a gift that I deserve. You make me the best person I could ever hope to be and I want to spend and learn and love the rest of my life with you."

"I just don't cut it, I'm sorry, Sarah. How do I express the depth of my love for you? Or my dreams for our future? Or the fact that I will fight for you everyday. Or that our kids will be like little superheroes with little capes and stuff like that? Words can't express that and don't do it justice. They just don't cut it. So no vows. I'll just prove it to you everyday for the rest of our lives. You can count on me."

Ama sonra Sarah'nın hafızalarını elinden, elimizden aldı çok sevgili yazarlar. Neden böyle yaptılar gerçekten çok merak ediyorum. Sinirden ağlamaktan gözleri şişmişti. Ucu açık bir finalle baş başa bıraktılar bizi. Ben o "one magical kiss" ile hafızlarını geri aldığı versiyonu düşünmek istiyorum.

Kırmızı kapılı evlerinde sonsuza dek mutlu yaşadıklarını hayal ediyorum. Yani kısacası Chuck'ın şu çiziminin gerçek olduğunu.

Seth and Summer (a.k.a Sethummer) - The O.C

Kime sorduysam "Dizilerdeki en sevdiğin çiftler hangileri?" diye, sanırım hepsinden Seth ve Summer cevabı aldım. The O.C biteli seneler oluyor ve açıkçası pek hatırlayamıyorum ayrıntıları. Artık hatırladığım kadarıyla yetinmek zorundasınız.........

Arkadaşlar, aranızda bilmeyen varsa; Seth Cohen televizyon tarihinden geçmiş bir ilahtır. Hani sanırım böyle geek'imsi, nerd'ümsü bir karakter yaratmaya çalışmış senaristler ama biraz mükemmelliği fazla kaçırmışlar dolayısıyla HİÇ de inandırıcı olmayan ve hayatımız boyunca erkeklerden beklentilerimizi yüksek tutmamıza neden olan bir karakter çıkmış ortaya.


Seth olmasaydı izlemezdim bence the O.C.'yi (a.k.a. Küçük Emrah Amerika'da). Seth Cohen süper zeki, süper komik, süper kibar, harika bir müzik zevkine sahip bunların yanı sıra ay çok mükemmel oldu dur nerd'leştirelim düşüncesiyle çizgi roman ve playstation sevmesine karar verilmiş asosyal bir karakter. Net olarak bir genç kızın hayal edebileceği bütün özelliklere sahip. Yani en azından benim için öyle. Tamam, böyle bir karakter yarattınız filan anlıyorum da, neden canlandırması için Adam Brody'yi seçiyorsunuz? Öhöm, bunun bir çift yazısı olduğunu iyice unutmadan konumuza dönsem iyi olacak.

Seth ve Summer birbirlerinden o kadar farklı karakterler ki, şiddetle reddettiğim "zıt kutuplar birbirini çeker" felsefesinin doğru olduğuna neredeyse beni bile inandıracaklar. İlk başlarda Seth Summer'a teknesinin ismini "Summer Breeze" koyacak kadar aşıkken Summer Seth'in kim olduğunu bile bilmiyordu. Yalnız şu an fark ettim ki hep erkekler aşık oluyor başta, sonra binbir çabayla kızı kapmaya çalışıyorlar filan. Artık tam tersini izlemek istiyorum biraz da, yetkililer beni duysun lütfen. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, şu an baınca Summer'ın ilk sezonun ilk bölümlerindeki halleri inanılmaz çirkin geldi gözüme (hayır tabi ki kıskanmıyorum). Korkunç bir makyaj mı yapıyorlardı yoksa sonradan aşk filan mı yaradı (Adam Brody ve Rachel Bilson bir zamanlar gerçekten sevgiliydi) bilmiyorum ama ne olduysa iyi ki olmuş. 


İtiraf etmeliyim ki ilk başlarda Summer'ı hiç sevmiyordum. Hatta Anna ve Seth'in birlikte olmasını istiyordum. Anna, Seth'e çok daha uygundu mantık çerçevesinde. Ama sanırım söz konusu aşk olunca hiçbir anlamı kalmıyor kağıt üzeri düşüncelerin. Ayrıca 4 sezon boyunca Summer'ın nasıl büyüyüp harika bir kadına dönüştüğünü gördük. Seth ve Summer çiftinin sahip olduğu o çok özel şey de Anna ve Seth'in asla sahip olamayacağı bir şeydi. 

Çeşitli kovalamacalardan sonra bir şekilde beraber oluyorlar. Ama ben hala sevemiyordum nedense. Summer'ın sevgisinden filan hiç emin değildim mesela. İlk sezonun sonuna kadar koyu Anna'cı olmaya devam ettim asdkfglh 

Tam olarak Seth'in "Acknowledge me now, or lose me forever" resti çektiği bölümde Seth ve Summer çiftini kabullendim. Summer'ın bu "emo geek"le çıktığını herkese ilan ettiği ve herkesin içindeki ilk official kiss'lerinin gerçekleştiği bu sahne inanılmaz tatlıydı. İlerleyen sezonlarda yine aynı masada bu kez Summer'ın Seth'i yanına çağırdığı ama Seth'in "I don't love you any more" diyerek yanına çıkmadığı yürek burkan bir sahne de var tabi. Neyse olumsuz şeylere hiç girmeyeceğim sdjkfgl

İnişleri çıkışları bol olsa da ekranların gördüğü en şirin ilişkiyi gösterdiler bizlere Seth ve Summer. 

Spiderman kiss'leri de orijinalinden daha güzeldi bence eheh sorry Tobey and Kirsten.


Biri beni durdurmazsa sabaha kadar gif ve fotoğraf dolduracağım buraları. Çünkü yazacak pek bir şey yok yani. Birbirlerini çok sevdiler işte. Bu kadar.

Birbirlerinden ayrı oldukları dönemlerde başkaları da oldu hayatlarında tabi. 

Ama gerçekten arkadaşlar, beraber oldukları kişiler bile inanmıyorlardı ilişkilerinin bir yerlere gideceğine. "Meant to be" olayı vardır ya hani. O yani. Başka kimseyle düşünemiyordunuz Seth ve Summer'ı. 

Son sezonlarda yok sen üniversiteye gittin yok ben dünyayı kurtarıcam, yok Marissa öldü falan filan bir sürü olay yaşandı bir ayrılardı bir beraberlerdi falan artık iyice yorulmaya başlamıştım.


Neticede, kötü yazılmış bir dizi senaryonun ışığında Seth ve Summer aşkı aleleacele bir evlilikle filan son buldu. Pek tatmin etmemişti beni ama en azından mutlu bir sonra sahip olduklarını düşünmek müthiş.


Ps: Evet arkadaşlar bu benim hatırlayamamış halim.

Buffy and Angel Spike (a.k.a Spuffy) - Buffy the Vampire Slayer

Öncelikle, çift resmi bulmak çok zordu shdjkfgl çünkü tüm fotoğraflarda ya sevişiyorlar ya da dövüşüyorlar. Bu da zaten nasıl bir ilişkileri olduğunu açıkça gösteriyor. Aslında ilişki de denemez tam, Buffy sürekli inkar halindeydi ama kesinlikle burda olması gereken bir çift Spuffy. Çünkü gerçekten tam anlamıyla EPIC'tiler. Bu yazıyı yazacak olmak bile heyecan veriyor bana şu an.
Buffy the Vampire Slayer'ı izlememiş olanlar varsa bence okumasın ve hemen gidip izlemeye başlasın. Çünkü çok rahat izlediğim en iyi 10 dizi arasına girebilir bu dizi. 


Spike diziye 2. sezonda kendi deyişiyle kasabanın "the Big Bad"i olarak katıldı. Buffy için öldürülmesi gereken bir başka vampirden fazla bir şey değildi. Spike vampir olmadan yani Spike olmadan önce annesiyle yaşayan tatlı, İngiliz bir şair William'dı. Vampir olduktan sonra ise platin saçları ve sadistliğiyle herkese dehşet saçan ruhsuz bir canavar. Yani, o öyle görüyordu eheh.


Spike dizinin tartışmasız en mükemmel karakteriydi bence. En sağlam espriler hep ondan çıkıyordu. Hatta konuk oyuncu olarak gelmesi planlanmış ancak aşırı sevildiği için devamlı karakter yapmışlar. Her neyse, 4. sezona kadar bir görünüp bir kaybolan Spike, 4. sezondan sonra devamlı karakter oluyor. Kafasına taktıkları çip yüzünden insanlara zarar veremiyor. En azından dayanılmaz bir acı çekmeden. Bazen birilerine o kadar çok yumruk atmak istiyor ki o acıyı bile göze alıyor çünkü. Ve bu kişi genelde Buffy oluyor sdjfkg
  

İlk sezonlarda yüzyıllardır sevdiği, TAM ANLAMIYLA psikopat olan Drucilla ile beraberdi Spike. Buffy ise ilk aşkı olan Angel ile. Angel mı Spike mı tartışmaları çok yapıldı, ben bu karşılaştırmayı en sonra saklıyorum.


İnsanlara zarar veremeyen Spike, şiddet dürtüsünü yatıştırmak için Buffy ve tayfası yani onların deyişiyle Scooby Gang ile çalışmaya başlıyor. Kendi türünü avlamaya!

Ve bütün Spuffy olayları 5. sezonda Spike'in gördüğü erotik bir rüyayla başlıyor. Birbirlerinden ölesiye nefret eden iki insan(?)ın arasında oluşan sexual tension, Spike'ın Buffy'ye takıntılı hale gelmesine sebep oluyor.

Spike kendini Buffy'ye fark ettirebilmek için değişik yöntemlere başvuruyor. Kapılar açıyor, içki teklif ediyor, dans edelim mi diyor. Buffy'nin haberi olmadan bir date'leri oluyor filan. Buffy de buna anlam veremiyor doğal olarak.


En sonunda açık açık ona karşı bir şeyler hissettiğini söylüyor Spike ve Buffy dehşete düşüyor. Ne saçmalıyor Spike? O bir vampir! Bir canavar! Ruhu yok. Kimseyi sevemez, sevmeyi bırak HİÇBİR ŞEY hissedemez! Hissetse bile.. Spike mı?! Ew.

Buffy daha önce de bir vampirle beraber oldu. Angel. Ama o, ruhunu taşımakla lanetlenmişti. Aynı şey değildi. Angel hissedebiliyordu, Angel sevebiliyordu. Spike değil. Eh, sanırım daha fazla yanılamazdı Buffy.


Spike ve Buffy birbirine inanılmaz benziyorlardı ve kimse Buffy'yi Spike'ın anladığı kadar ya da Spike'ın Buffy'yi anladığı kadar anlayamazdı. Aralarında inanılmaz bir bağ vardı. Ama yine de Buffy hep inkar etti. Hep Angel'la yaşadığı o ilk tatlı masum aşka sarıldı, Angel gitmiş olmasına rağmen. Çünkü Angel'layken hayatının en mutlu dönemindeydi. Spike varken yaşadıkları ise hiçkimsenin kaldıramayacağı şeylerdi. O yüzden en son bölümde bile Angel geldiğinde gidip onu öpüyor. Çünkü Angel, dönmek istediği o günlerin temsilcisi.

Bu benim en sevdiğim Spuffy sahnesi. 5. sezonda Spike yetti artık be diyerek elinde tüfekle Buffy'yi öldürmek için yola çıkıyor ve merdivenlerde onu ağlarken gördüğünde neye uğradığını şaşırıp tüfeğini bırakıyor ve yanına oturuyor. Sırtını sıvazlayıp hiçbir şey demeden öylece oturuyor. 


Yavaş yava düşmanlıktan partnerliğe, ordan da güvene dönüşüyor ilişkileri. Çünkü Spike ne olursa olsun Buffy için hep orda oluyor. Spike gerçekten aşık oluyor Buffy'ye. Hem de ruhu olmamasına rağmen.

5. sezon finalinde, Buffy herkes için kendini feda ettiğinde kardeşini ve arkadaşlarını Spike'a emanet ediyor. Spike'ın herkesin içinde oturup ağlaması beni yıkmıştı. Sevdiği kadın öldüğü için. Onu kurtaramadığı için. Ruhu yok filan diyorduk di mi. Hıhı.


Buffy mezarından çıktığında, cennetten koparıldığında Spike'ın onu ilk gördüğündeki bakışlarından bile Spike'ın Buffy'yi ne kadar sevdiğini görebiliriz.

Geri dönüyor Buffy ama bir şeyler yanlış. Eksik.  Mesela Spike artık ona canı yanmadan zarar verebiliyor. Ve aşk ve nefretin getirdiği sexual tension'la kavgaları sevişmelere dönüşüyor. 6. sezonda ilk gerçek öpücüğü paylaşıyorlar. Once More, With the Feeling adlı en sevdiğim Buffy bölümlerinden birinde.

Buffy hep yaşadığı travmaları, dünyanın bütün yükünün omuzlarında olmasını falanı filanı bahane ederek Spike'a olan hislerini hep reddetti. Herkesten sakladı. Buffy son sezona kadar Spike'ı HEP kullandı. İnanılmaz sinir bozucu bi' durumdu bu.
Ve geldik, Spike'ın 7 sezon boyunca pişmanlık duyduğu tek olaya. Buffy'ye tecavüz etmeye çalışmasından bahsediyorum. Hemen ardından ruhunu almaya gitti zaten. Ki bu öyle aa, ruhum bir yerlerde, gidip alayım bari tarzında bir şey değil. Gerçekten büyük sınavlardan ve eziyetlerden geçti. Sonunda başardı.

Bir süre kendine gelemiyor Spike. Aklını kaçırıyor. Ruhunu kesip çıkarmaya filan çalışıyor. Ama sonunda kendini toparlamayı başarıyor. 

7. sezonun sonuna ve aynı zamanda dünyanın sonuna geldiğimizde Buffy artık pes etmek üzereyken devam etmesini sağlayan tek şey Spike'tı. Spike'ın ona olan aşkı ve inancı.

I've been alive a bit longer than you, and dead a lot longer than that. I've seen things you couldn't imagine, and done things I'd prefer you didn't. I don't exactly have a reputation for being a thinker; I follow my blood, which doesn't exactly rush in the direction of my brain. So I make a lot of mistakes. A lot of wrong bloody calls. A hundred plus years, and there's only one thing I've ever been sure of. You. Hey, look at me. I'm not asking you for anything. When I say I love you, it's not because I want you, or because I can't have you - it has nothing to do with me. I love what you are, what you do, how you try... I've seen your kindness, and your strength, I've seen the best and the worst of you and I understand with perfect clarity exactly what you are. You're a hell of a woman. You're the one, Buffy.


Tıpkı aynı şekilde Spike'ın devam etmesini sağlayanın Buffy olması gibi. Dediğim gibi, birbirlerine inanılmaz benziyorlar ve birbirlerini kimsenin anlayamayacağı gibi anlıyorlar.

Yukarıdaki konuşmanın olduğu gece birbirlerine gerçekten bağladıkları geceydi bence. 

Bütün problemleri yetmezmiş gibi Angel geliyor bir de. Ama Buffy erkek arkadaşı olmasa da "He's in my heart" diyerek Angel'a açıkça bir şeyler hissettiğini söylüyor Buffy. Tabi ki hala Spike'a seni seviyorum demiş değil.

Angel dünyayı kurtaracak olan madalyonu Buffy'ye veriyor ve onu sadece bir "şampiyon"un takabileceğini söylüyor. Spike bunu duyduğunda elini geri çekiyor ama Buffy gidip ona veriyor madalyonu. Nasıl heyecanlandığımı hatırlıyorum hala.

Ama kolyeyi kullananın başına neler geleceğini bilmiyordum tabi ki. Spike Buffy için, onun sevdikleri için ve dünyayı kurtarmak için kendini feda ediyor. Tıpkı Buffy'nin 5. sezonda yaptığı gibi.

Sunnydale çöküyor, Buffy Spike'a veda ediyor.

Ve tam o anda Buffy Spike'ı sevdiğini fark ediyor. Biraz geç değil mi sence de Buffy? Ah be Buffy.

Ve söylüyor. Spike da Buffy'nin seneler önce ona verdiği cevabı veriyor Buffy'ye. Gerçekten inanmıyor mu yoksa çok geç kaldıkları için inanmak istemiyor mu yoksa sadece onun verdiği cevaba atıfta bulunmak için mi böyle diyor asla bilemeyeceğiz sanırım. Ardından, arkasında gözü yaşlı beni ve Buffy'yi bırakarak ölüyor. 

6. sezondaki iğrenç seksüel olaylarda Spuffy'nin bütün saflığını yitirmesi çok üzücüydü ancak 7. sezonda Spike kefaretini ödemiş, aşkını kanıtlamış ve kimse yokken Buffy'nin yanında olmuşken Buffy de herkes şüphe ederken Spike'ı savunurken her zamankinden güzel bir çift oldu Spuffy. Gerçekten aşık olduklarına inanıyorum birbirlerine. Elleri birleştiğinde ortaya çıkan alevler kadar gerçek. Ekranların en mutlu hüzünlü sonuydu onlarınki.

I thought this was a sort of romantic image, the two of them. We actually did it with real fire, but their hands were all gelled up and you could tell, so this was added in CGI and it looks beautiful. I thought it was a nice comment on their relationship. But what I basically told [Sarah and James] was: “Play the romance. Be proud of him. Love him when you say you love him. Love her when you say she doesn’t love you. Forget about the crumbling world. For that period of time, it doesn’t exist.” It’s a cinematic trick, but it’s a necessary emotional one. — Joss Whedon (“Chosen” Commentary)


Yazıyı çok fazla uzattığımın farkındayım ama öyle olaylı bir birliktelikti ki anlatmak da aynı derecede zor oldu. Hala hiç girmediğim tonlarca mesele var. Buffy ince mizahı ve metaforlarıyla ünlü bir diziydi. Burda ben senelerce konuşsam da anlatamam. Ama çok güzel ühühü. Ayrıca o kadar büyük bir hayran kitlesi var ki birkaç kez tumblr'ın derinliklerinde kayboldum.

Son olarak neden Angel değil de Spike?

Öncelikle karakterlerin derinliklerine girmeden, James Marsters (Spike) David Boreanaz'den (Angel) çok daha karizmatik bir adam. Eşi benzeri olmayan elmacık kemikleri, platin rengi saçları ve İNANILMAZ GÜZEL gözleriyle çok değişik bir havaya sahip. Eriyorum adamı görünce.
Karakterlere bakarsak; Angel'ın ruhu vardı, ancak bir lanet sonucu taşıyordu ruhunu. Yüktü. Zorunluluktu. Ruhunu kaybettiği saniyede Buffy'yi öldürmeye çalıştı. Ama Spike ruhu olmamasına rağmen sevdi Buffy'yi. Ve Buffy için ruhunun peşine düştü. Ruhu için SAVAŞTI. Ve Buffy'yi sonuna kadar hak etti. Ayrıca Spike Angel'dan daha ilgi çekici ve komik bir karakter. Angel sahnelerinde gerçekten sıkılıyordum. Buffy'nin neden Angel'ı inatla unutamadığından bahsetmiştim. Hayatının en dertsiz tasasız, en mutlu döneminde beraberdi Angel'la. Spike varken de hayatının en mutsuz, en umutsuz dönemindeydi. Ama bir şekilde Spike ve Buffy birbirlerine güç verdiler. Düşman, müttefik, arkadaş, seks partneri, aşık, bir çok şey oldular. Herkes Buffy'nin Spike'ı nasıl daha iyi biri yaptığından bahsediyor ama bence Buffy Spike'ı ne kadar değiştirdiyse Spike da Buffy'yi o kadar değiştirdi. İkisi de insan olmaktan çok uzakken hayatın, yaşamanın değerini birlikte anladılar. "Yaşayacaksın" demişti Spike Buffy'ye ve en son sahnede Buffy eskiden Sunnydale'ın olduğu yere bakarken Dawn soruyor, "Şimdi ne yapacağız?" ve Buffy sadece gülümsüyor çünkü cevabı biliyor. Yaşayacaklar.

---

En hassas olduğum şey dizilerdeki çiftler sanırım. Bu yazıya başlarken bu kadar uzun süreceğini kestirememiştim ancak kendimi durduramadığım için en az bi' 5-6 part yazacağım gibi görünüyor. Umarım zevk alırsınız ilk "yazı dizim"den. 

Allons-y.

5 comments:

fikirlerin önemli, neden paylaşmayasın ki?