Monday, November 25, 2013

Doctor Who 50. Yıl Özel Bölümü Hakkında Bir Takım Zırvalamalar

Merhaba
Uzun zaman sonra, geçtiğimiz birkaç günün etkisiyle eski halime döndüm. Bir süredir fandomlardan -böyle bir amacım olmamasına rağmen- oldukça uzaktım. Ama cuma ve cumartesi, Catching Fire ve Doctor Who darbeleriyle kendime geldim. Soluğu da burada alıyorum.
Şimdi, hayatının bir döneminde herhangi bir kurguyu, kurgu olduğunu itiraf edemeyecek kadar çok seven birisi değilseniz, lütfen, bu yazıyı burda kapatın ve benim içinde asla mutlu olamayacağım huzurlu dünyanıza geri dönün.
Dizinin ortasından itibaren internetim yoktu ve şu an bunu defterimdeki eğri büğrü notlardan geçiriyorum. Her blog yazımda "biraz daha az gif kullansana!" diye paylayanlara gelsin bu yazı. Old fashion dizilerin en old'una yakışacak şekilde, olabildiğince sade yazacağım.
Hiçbir zaman duygularını toparlayıp hak ettikleri şekilde aktarabilecek seviyede edebi dile sahip olmadım. Bazı şeyleri o kadar yoğun hissediyorum ki kelimeler üzerinde o denli bir güce sahip olmam mümkün değil.
Eh, Doctor Who da o "bazı şeyler"den biri.

50.yıl için heyecanlıydık. 
Çok heycanlıydık. Çoğunlukla David be Billie'yi tekrar ve Matt ile birlikte göreceğimiz için, John Hurt'ün doktorunu merak ettiğimiz için, Time War için. Ama bu heyecanın hatırı sayılır bir miktarı da süreklilikte 50 gibi bir sayıya ulaşılması. Böyle bir başarıdan asla kötü bir şeyler çıkmayacağının bilinci. Yaşımın iki katından daha uzun süredir devam eden bu efsaneye sadece 2005'ten beri aşina olmam beni 50. yıl coşkusunu yaşamaktan alıkoyar mı? Doctor Who'yu bilerek ve severek -çünkü paket olarak geliyor bu iki özellik- geçirdiğim her saniye yeterli değil mi?
Müziği duyduğumda kalbimin ritminin değişmesini, gün içinde -kimse anlamasa da- göndermeler yapmayı, Doctor kelimesini İngiliz aksanıyla söylemeyi, o eşsiz maviyi ve onu en güzel taşıyan şeyin çıkardığı muhteşem sesleri çok seviyorum. Doctor Who bana göre; onunla ilgili en küçük şeyi sevmek, hatta bir şeyi sırf onunla alakalı olduğu için sevmek.
50. yıl benim için özeldi çünkü geçmiş sezonları kaçırsam da gelecek 50 yılın 1 dakikasını bile kaçırmaya niyetim yok. (evet son rejenerasyon bla bla dizi bitecek bla bla ama lütfen burda Doctor Who'dan bahsediyoruz her zaman optimistik olmalıyız ayrıca hiçbirimiz "gitmek istemiyoruz" değil mi?) Yeterince ömrüm olmasını umuyorum çünkü 50. yıl böyle müthişse 100. yılı düşünebiliyor musunuz?
Bölüme de böylece bağlamış oldum.

John'un Doktoru.
Öncelikle John'un doktoruna (ya da doktor haline gelirkenki geçiş dönemine mi demeliyim?) bayıldım. Bir orta yaş krizinin sonucu olarak düşündüğü 10 ve 11'in onunla kıyaslandığında fazla çocuksu hallerini eleştirmesi hep gülümsetti. Ağırbaşlılığıyla alıştığımız doktor imajından biraz farklıydı ve farklılık -çoğu zaman- harika bir şey. Ferahlatıcı.

Doktor-lar.
Sezonlardır merak ettiğimiz savaşı, doktorun en büyük pişmanlığının detaylarını gördük ve bu özel bölümün o en büyük pişmanlıkla ilgili olması, doktoru bir kez olsun kendini iyileştirirken görmek tam olarak ihtiyaımız olan şeydi bence.
Billie'nin Rose olarak gelmeyeceği konuşuluyordu zaten (Bölüm hakkında bildiğim tek şey buydu. Ne trailer izledim ne tumblra göz gezdirdim. Gördüğüm her şey sürprizdi ve bu durumdan büyük zevk aldım.) Üzüldüm tabi, hatta baya acı vericiydi David'le Billie'yi yan yana görüp Rose ve 10'u görememek ama John Hurt "Bad Wolf Girl" dediğinde David'in yüzünün aldığı şekil paha biçilemezdi, o bile yetti.
Açılan portal, feslerin seyahat edişi ve doktorların birbirini bulması (her ne kadar halam kızım yatacak hadi evinize diye bizi kovduğundan ve reklam arasında ciğerlerin patlayana kadar eve koştuğumdan bir kısmını kaçırmış olsam da) çok Doctor Whovariydi.
Ya kendimi tutuyorum, azıcık bırakabilir miyim?
DAVID'İ O KADAR ÖZLEMİŞİM Kİ. SAÇINDAN AYAKKABILARINA. 
Öhm. 
3 doktorun da bir arada bulunduğu her sahne hem zekice hem de çok eğlenceliydi. Her ne kadar üçünün bir araya gelmesi azıcık zaman mekan zırvalıklarına olan kulak dolgunluğum kaynak alındığında imkansız olarak adlandırılsa da hiçbir zaman DW hakkında sofistike konuşacak, teoriler kuracak kadar zeki olmadığımdan, önüme ne konulursa ağzım açık izlediğimden ve 1 doktor bile bu etkide bulunurken 3 tanesinin bir araya gelmesinden doğan sahneleri şöyleydi böyleydi diye eleştirmek haddime değil sevgili arkadaşlar. Bad Wolf Girl'ün izin vermiş olması kâfi. Zaten öyle güzel "clever boy" diyor ki unutuveriyorsun zaman kilitlerini, paradoksları. 
David ve Matt her ağzını açtığında kahkaha atmadınız mı ya? Ben timey-wimey muhabbetinde David "Böyle şeyleri nerden buluyor bilmiyorum." dediğinde tekrar nefes almaya başlayana kadar 10 dakika güldüm mesela. TARDIS muhabbeti ve sürekli bir karşılaştırma içinde olmalarını hiç söylemiyorum bile. Bölüm boyunca senkronize hareketlerini de gözleri kocaman olmuş anime kızları gibi izledim. Bölüm hakkında tek sevmediğim şey David'imi öpüp duran kraliçe olacak Elizabeth'di sanırım..........

Zaman Lordlarının Sanatı.
Bölümün baş kahramanlarından olan tablodan bahsederken Matt ve John'un doktorlarının aynı cümleleri kullanması çok hoş bir ayrıntıydı bence. Böyle tatlış tatlış bir sürü ayrıntı vardı hep, şu an torrent denen nimet benim lehime çalışırken bu yazının hemen ardından bölümü tekrar izleyeceğim ve umarım daha çoğuna rastlayacağım. Ah, mesela John'un doktorunun Clara'yla konuşurken bahsettikleri çorbadan içmesi çok tatlıydı.
Tablo demişken tüm o tablo olayı, gelecekten arama, parçalanan heykellerin yerine geçen zygonlar falan çok aşina olduğumuz DW plot twistleriydi, onlarca kez izlemişizdir. Ben bile çok şaşırmadım yani. Ama heykel muhabbeti olunca OV YOV YİNE Mİ WEEPING ANGELS, YETERİNCE MAHVETMEDİNİZ Mİ HAYATIMI diye iki saniyeliğine tırsmadım değil. 
Clara'yı ilk bölümden itibaren sevmiş ama nedense çok etkisiz, yetersiz bulmuşumdur. Bu bölümde doğallığını ve doktorları, hem mecaz hem gerek anlamda, gözlerinden tanımasını ve dolasıyısla Gallifrey'i kurtarmadaki en büyük rolü üstlenmesini öyle çok sevdim ki bundan sonra farklı gözlerle izleyeceğim Clara'yı.

Clara ve Kurtardıkları.
O karar anında üçü de butona ellerini koyduğunda Clara onları yapmamaya ikna edene kadar kafamı koluma gömmüş ağlıyordum. Hemen ardından aynı Billie gibi gülümsedim.
Ve yine çok zekiceydi demekten başka bir yorum yapmaya haddimin olmadığı, doktorların bir araya gelmesi sayesinde başardıkları çeşitli zamazingolarla Gallifrey kurtulur. Belirtmeden geçemeyeceğim, bu fikrin ortaya çıktığı sahnede David'in coşkusunu defalarca sıkılmadan izleyebilirim. Ağğh ÇOK SEVİYORUM. 

12 mi o?!
Peki 12. doktoru görüğünüzde siz de benim gibi çığlık attınız mı? Yeni doktor için çok heyecanlıyım. Christopher, David ve Matt'ten çok farklı olacak gibi geliyor. John'un bahsettiği "orta yaş krizi" sona mı eriyor? Bölümdeki bakışının sertliğine bakarak söylüyorum, çok daha ciddi bir doktor mu izleyeceğiz? Bunlar hem çabuk hem de Matt'e veda etmeye hazır olmadığımdan (gerçi bir doktora veda etmek için ne zaman hazır olduk ki?) olabildiğince geç öğrenmek istediğim şeyler. Ama şunu söylemem lazım, bence 12 ve Clara muhteşem bir ekip olacak. Bu konu hakkında herhangi bir dayanağım yok, sadece bir his.

Gitmek istemiyorum.
Yavaş yavaş sona geliyoruz bölümde ve yazıda ki şu yazıyı bitirmeye yaklaşmak bile David'e tekrar tekrar veda etmek gibi. Atlattığınızı sandığınız bir şeyi atlatmadığınızı fark ettinizdeki şok yetmezmiş gibi acının hala taze olması da ikinci darbeyi vuruyor. Çünkü David'in son repliği -yine- "I don't want to go" oluduğunda birileri kalbime sardığım tüm o bandajları parçalayınca David'in dokunduğu yerler ilk günkü kadar acıdı.

Bir bölüme bu kadar doktor fazla!
Ve ve ve AMAN ALLAHIM TOM BAKER! Bölüm sonunda 4. doktorun gelmesine olan tepkimin çizgi film aşırılıklarına benzerliği epey komikti. Çenem yere falan düştü. O anı tamamen habersiz bir şekilde izlemek paha biçilemezdi. Ve bir doktorun diğerine sonraki sezonların amacını sunması dokunaklı olarak nitelendirilmezse ne nitelendirilir, sorarım size Whovian'lar?

Gallifrey Falls No More.
Doktorumuzun yeni amacı eve dönmek. Sadece ben mi öyle gördüm bilmiyorum ama Matt'in yüzündeki ifade gerçekten evini düşünen küçük bir çocuğun ifadesiydi. Gözlerindeki parıltıyı fark etmemiş olmak imkansız.
En sonda, bütün doktorların bir arada göründüğü o küçücük sahnede yine duygu seli diye adlandırıldığımız benzersiz akıntı karşısında ayakta duramadım. Hepsini seviyorum çünkü 11 ne kadar 11'se o kadar 1, 5, 8 ya da 10. Hepsi tüm farklılıklarına rağmen aslında birbiri. Birini tanımak hepsini tanımak gibi. Geçmiş bir doktorun şimdiki zamanındaki yansımasına kıkırdayarak söylediği gibi: "Or perhaps... you are me."

Nice yaşlara Doctor Who.